27 Ekim 2009 Salı

DOMUZ GRİBİ

Türk Tabipleri Birliği, domuz gribi ile ilgili güncel gelişmeler doğrultusunda, Prof. Dr. Murat Akova ve Doç. Dr. Alpay Azap’ın katılımıyla bir basın toplantısı düzenledi. Akova ve Azap’ın domuz gribi hakkında en çok sorulan sorulara verdikleri yanıtlar şöyle:
Domuz gribi hakkında kısa bilgi…
Pandemik İnfluenza A (H1N1) virüsünün neden olduğu domuz, kuş ve insan grip virüslerinin bir karışımı olarak karşımıza çıkmış olan yeni grip türüdür. İlk defa Mart 2009’da Meksika’da insanlar arasında görülmeye başlayan grip salgını hızla dünyaya yayılmış ve hatırlanacağı üzere Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 11 Haziran 2009’da pandemi (faz 6) alarmı vermiştir. Geçen dönem güney yarı kürede görülen hastalık, kış mevsiminin gelmesiyle birlikte son haftalarda kuzey yarı kürede yayılmaya başlamıştır.
Hastalığın klinik seyri nedir?
Hastalığın klinik belirtileri mevsimsel gripten farklı değildir. Pandemik grip (H1N1) şu aşamada mevsimsel influenzadan daha ağır seyretmemektedir. Ancak hızlı yayılma özelliğine sahiptir. Mevsimsel influenzadan en önemli farkı toplumun büyük kesiminin daha önceden bu ve benzeri olan viruslerle karşılaşmamış olmasıdır. Bu nedenle dünya nüfusunun önemli bir kısmı hastalığa açıktır. Pandemik H1N1’in öldürme hızı binde 3-5 arasındadır. Bu normal influenzadan daha düşük bir orandır. Ancak hastalığa yakalananlar arasında belli gruplarda ölüm oranı normal influenzaya göre daha yüksektir.
Kimler daha çok etkileniyor?
Hastalığın bugüne kadarki seyri incelendiğinde, 6 ay-24 yaş arası çocuk ve gençlerin daha çok etkilendiği görülmüştür. Hamileler, hasta olan kişilerle ilk temas edebilecek hizmet grupları hastalıktan etkilenecek gruplar arasında sayılmaktadır. Hastalık 65 yaş üzerindeki kişilere kolay bulaşmamaktadı r. Bunun 1918’de meydana gelen büyük salgın ile ilgili olduğu düşünülüyor. 1918’de meydana gelen grip salgınındaki virus bugünkü viruse çok benziyor. O virus 1950’lere kadar dolaştığı için 65 yaş üzerindeki kişilerin kısmi bağışıklık geliştirdiği kabul ediliyor.
Endişeli olunan nokta nedir?
Endişeler influenza A virusunun çok kolay yapı değiştirmesinden kaynaklanmaktadı r. Bu bağlamda, ilerleyen süreçte hastalığın seyrinin daha ağır olup olmayacağı hakkında kesin bir şey söylenememektedir. Geçtiğimiz yüzyılda yaşanan grip salgınlarında, başlangıçta hafif enfeksiyona neden olan virüsün sonradan daha öldürücü hastalık yapma yeteneğine kavuştuğu izlenmiştir.
Hasta olmamak için ne yapmalı?
Öncelikli risk grubu olarak ifade edilen çocuk-genç yaş grubunu hastalıktan korunması için kişisel hijyene dikkat başta gelmektedir. Okullarda hijyene, özellikle el hijyenine maksimum önem verilmeli, eller sık sık yıkanmalıdır. Küçük yaş gruplarında eğer çocukların sık sık ellerini yıkamaları sağlanamıyorsa alkollü el dezenfektanları kullanılmalıdır. Okullarda, çocukların bir arada bulunmalarının zorunlu olmadığı sınıf dışı faaliyetler sınırlanmalıdır. Ne kadar çok farklı gruptan çocuk bir araya getirilirse riskin o kadar artacağı unutulmamalıdı r. Okul gezileri sınırlanmalıdır.
Hastalık görüldüğünde, okulların kapatılması için bir ölçüt var mıdır?
Bunun için geliştirilmiş rakamsal bir ölçüt ne yazık ki yok. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), okul kapatma ve benzeri uygulamaların salgının başlangıcında yapıldığı takdirde infeksiyonun yayılmasını yavaşlatacağını dolayısıyla sağlık otoritelerine gerekli hazırlıkları yapmak için zaman kazandıracağını belirtmektedir. Bugün için ülkemizde gerçekleştirilen okul kapatma uygulamaları da aşı sağlanana kadar infeksiyonu olabildiğince sınırlı tutabilmek amaçlıdır.
Beraber çalıştığımız birisinde ya da çocuğumuzun sınıf arkadaşında hastalık olunca ne yapmalı? Koruyucu ilaç almalı mı?
Hasta olduğu düşünülen kişilerle temas etmiş olanların rutin olarak bu virusun varlığı yönünden taranmasına gerek yoktur. Hastanın grip semptomları yönünden takip edilmesi yeterlidir. Ancak semptom çıkması durumunda hasta tedavi yönünden değerlendirilmelidir . Semptom gözlenen hastaların önemli bir kısmında da tedaviye ihtiyaç duyulmayacaktı r. Uluslararası bilimsel kurumların hastalığa yakalanan herkesin tedavi edilmesine yönelik önerisi bulunmamaktadı r. Belli bir takım risk faktörü taşıyan kişilerin tedaviye alınması gerekecektir.
Belirtileri neler ve görülünce/hasta olunca ne yapılmalı?
Pandemik grip (H1N1) in belirtileri mevsimsel griple aynı olup ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ağrısı, kas ağrıları ve daha geri planda kalan burun akıntısı, ishal, bulantı-kusma gibi belirtilerdir. Hastalanan çocuklar okula gönderilmemeli, veliler bu konuda uyarılmalıdır. Hastalanan çocuklar hastalık tamamen iyileşene kadar -ki bu süre genellikle 7 gündür- evde tutulmalı, hastalığın daha uzadığı durumlarda ise ateş düştükten en erken 24 saat sonra okula gönderilmelidir. Hastalanan çocukların iyi beslenmesi ve bol sıvı alması sağlanmalıdır.
Halen var olan grip aşısı yeterli mi? Domuz gribi aşısı farklı mı?
Pandemik grip (H1N1) için geliştirilen aşı şu anda ABD, İsveç ve Macaristan’da kullanılmaktadı r. Şu an Türkiye’de var olan aşı bir yıl öncesinin influenza virusüne karşı geliştirilen mevsimsel grip aşısıdır. Pandemik grip (H1N1) aşısının üretim çalışmaları Temmuz ayı başından bu yana devam etmektedir. Yaklaşık 5 bin civarında çocuk ve erişkinde denendiğini ve belirgin bir yan etkisinin izlenmediğini biliyoruz.
Tek bir aşı mı var, farklı aşılar mı var? Hangisi tavsiye ediliyor?
ABD ve Avrupa’da üretilen iki tip aşı var. Bu iki tip aşının etken maddeleri birbirinden farklı. Birinde zayıflatılmış canlı virüs var diğeri ise ölü virüs içeriyor. Aşılar içerisinde üç önemli madde var. Bunlardan birisi, antijen denilen vücutta esas bağışıklığı sağlayacak olan virüsün parçasını içeren kısım. İkinci madde ise ABD'de olmayan ve Avrupa'da olan adjuvan denilen ve aşının bağışıklık yapma gücünü artıran madde. Aşılarda bu amaçla uzun yıllar alüminyum kullanılmıştı. ABD, var olan ancak bilimsel olarak kanıtlanmış bulunmayan iddialar nedeniyle, aşıların içinde adjuvan madde kullanılmasına izin vermiyor. Adjuvanların çok nadir olarak alerjik reaksiyonlara yol açtığı, bazı romatolojik hastalıklar gibi istenmeyen bazı yan etkilere yol açtığı öne sürülüyor. Bu nedenle de ABD'de hukuki olarak sorumlu tutulan çok sayıda dava olduğu için bu maddenin aşılara konulmasına izin verilmiyor. Avrupa'daki aşıların içinde adjuvan maddesi var. Bu aşılar 5 büyük firma tarafından üretiliyor. Türkiye'ye gelecek aşıların içerisinde büyük olasılıkla bu madde olacak. “Bunun bulunmasının bir zararı var mı” sorusuna kesin bir yanıt verilemiyor ancak Avrupa Birliği’nde adjuvanlı (sequalen veya alüminyum) aşılar yıllardır uygulanıyor ve ciddi bir yan etki hali hazırda bildirilmiş değil. Ama bu sadece Türkiye'ye özgü bir şey değil, ABD dışındaki tüm ülkelerdeki aşıların içerisinde adjuvan maddesi olacak. Üçüncü madde ise cıvalı bir bileşik. Aşının, başka mikroplarla kontamine olmasını, bulaşmasını engelleyen koruyucu bir madde. ABD'deki aşıların içerisinde bu da bulunmuyor. Civa olması çok da bir önem taşımıyor. Çünkü, arka arkaya çok dozda aşı yapıldığı takdirde, vücutta birikip özellikle çocuklarda bir takım rahatsızlıklara yol açabiliyor, ancak tek doz yapımında bir sorun bulunmuyor. Aşıların yan etkileri söylendiği gibi mevcut grip aşılarından daha fazla mı?
Grip aşısı dünyada 50 yıldan daha uzun süredir üretilen bir aşı. Üretme tekniği teknolojinin de gelişmesiyle çok daha iyileşmiş olmakla birlikte temel olarak üretim basamakları on yıllardır hep aynı. Embriyonlu tavuk yumurtasından üretiliyor. Son yıllarda doku kültürlerinden de üretilse de bunların sayısı çok az. Dolayısıyla dünyada bu konuda ciddi bir deneyim ve birikim var. Domuz gribi aşısının mevsimsel influenzadan daha fazla bir yan etkisi olduğu bugüne kadar tespit edilmedi. Ancak lokal yan etkiler olabiliyor; aşı yerinde hafif kızarıklık, aşı yerinin hafif ağrıması gibi. Buna karşılık ciddi yan etkiler çıkması olasılığı son derece düşük ve mevsimsel grip aşısında beklenen yan etki oranından daha fazla değil. Ancak dünyada ilk kez böyle büyük bir kitlesel aşılama faaliyeti olacağı için milyonda bir ya da daha nadir görülen yan etkilerin de ortaya çıkma olasılığı da ihmal edilmiyor. Dünya Sağlık Örgütü bunları takip ediyor. Aşının kanser yaptığına dair söylenceler kesinlikle doğru değil.
Söylendiği gibi geçmiş yıllarda, 1950-60 larda yaşanmış olumsuz tecrübeler var mı?
Grip aşılarının üzerine haksız bir şekilde yapışıp kalan kötü şöhret, 1976 yılında ABD’deki aşılama sırasında sinir sistemini tutan bir hastalık olan Guillain-Barre hastalığının sıklığında bir artış tespit edilmesinden kaynaklanıyor. Ancak bu artışın aşıdan kaynaklandığı kesin olarak gösterilemediğ i gibi sonraki on yıllar boyunca grip aşılarının bu hastalığa neden olduğu ispatlanamamış tır. Arada doğrudan bir nedensellik ilişkisi kurulamamıştır. Bu hastalık her toplumda 100.000’de 4-5 sıklıkta görülmekte ve viral infeksiyonlar tarafından da başlatıldığı düşünülmektedir. ABD’de aşı yan etkilerini takip eden kuruluş yıllar içerisinde yüz binlerce aşı uygulamasını değerlendirdikten sonra grip aşılarının bu hastalık riskini artırmadığını tersine bir miktar azalttığını belirtmiştir.
Aşı yapımı nasıldır? Adjuvan etki nedir?
Aşı adjuvanla birlikte yapıldığı zaman bağışıklık potansiyeli çok daha yükseliyor. Birisi yüzde 70 bağışıklık kazandırıyorsa, birlikte olduğunda bu oran yüzde 90'a çıkıyor. “Adjuvana bağlı yan etki görülebilir mi” sorusuna da kesin yanıt verilemiyor, çünkü dünyada hiç bu kadar çok yaygın bir aşılama uygulanmadı. Nadir olasılıklar olacak diye insanların aşıdan mahrum kalması doğru değildir. Böyle bir yan etkinin olup olmayacağını şu anda bilmeden bu konuda spekülasyon yaratmak doğru bir yaklaşım değil.
Aşı olunmasını öneriyor musunuz?
Evet. Aşının faydası olası yan etkinin yaratacağı zarardan çok daha büyüktür. Bu nedenle yan etki olabileceği endişesiyle aşı yaptırmamak büyük hata olur. Çünkü aşının alternatifi hastalığa yakalanmaktır. Bunun sonuçları ise daha kötü olabilir.
Kimler aşı olmalı?
65 yaş altı tüm nüfusun belli bir öncelik sırasına göre aşılanması gerekmektedir. Sıranın başında hastalığa en açık kesim olarak nitelenen 6 ay - 24 yaş arasındaki kişiler, hamileler, altta yatan kronik hastalığı olanlar, hastalıkla öncelikli karşılaşabilecek hizmet grupları; sağlık çalışanları, itfaiye, güvenlik görevlileri vs. yer alıyor.

21 Ekim 2009 Çarşamba

Ş yi unutmayalım...unutturmayalım

"ş harfi alfabemizin öfke yüklü, gergin, şiddet yansıtan harfidir, şişşşt...şırrak, şamar, şaplak, şap oturuup kalırsın yerinde...şiddet sözcüğü de ş harfiyle başlar zaten, oldum olası, insaının çıkardığı şu ş sesinden, ş sesinin resmi olan Ş harfinden şüphelenir ürkerim, hepimizin karnında yuvalanmış, ötekinin üstüne sıçramaya hazır fena duyguların harfiymiş gibi gelir bana, şirretliğimizin harfiymiş gibi. kabaca işlem dediğimiz şey birden fazla insan tarafından gerçekleştiriliyorsa çekmek, çekişmek, vurmak da vuruşmak halini alır...bu çoğullaştırmayı ş harfi ile yaparız biz, orta yerine ş harfi sokuşturduğumuzda yarmak da yarışmak olur...nerede çokluk, orada ş harfi işin içindedir yani, her türlü bokluk durumunu ifade eden sözcüklerin başında, sonunda, ortasında ş harfi..." latife tekin/muinar rüyaları/17 haziran 2007

18 Ekim 2009 Pazar



ünsal oskay

"20 yaşına gelmiş ve marx okumamış biri eşşektir. marx okuduktan sonra marxist olmamış biri eşşoğlueşşektir" ünsal oskay

yıkanmak istemeyen çocukları yetiştirdi sonra da gitti.

17 Ekim 2009 Cumartesi

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı değerlendiren OECD ve Dünya Bankası raporundan: “Ekonomik büyüme hızında meydana gelebilecek düşüşler, durumu daha da kötüye götürebilir…” Türkçesi şu; sağlık finansman durumu kötü, ama bu kötü durum özellikle kriz dönem(ler)inde daha da kötü olabilir...Türkiye, 2003 yılından bu yana yeni bir sağlık sistemini yaşıyor. Yaşanan bu yeni sistemin adı, Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP). Burada, SDP’nın gerekçeleri, SDP kapsamında atılan adımları, bazı sonuçları ve yakın dönem için öngörülen bazı gelişmeleri ele almaya çalışacağız.Sağlıkta Dönüşüm,hangi gerekçelerle gündeme geldi?SDP gündeme gelmeden önce, Türkiye sağlık sisteminde 2002 öncesine ilişkin bazı belirlemeler yapıldı. Neydi, bu belirlemeler? Belirlemeler, özetle şu şekildeydi:1. Sağlık finansmanı ve hizmet sunumu yapısı parçalıdır (Emekli Sandığı, SSK, Bağ Kur, Yeşil Kart, kamu çalışanları…/ Sağlık Bakanlığı, SSK, üniversite, kamu kurumları, KİT’ler, belediyeler…)2. Halkın önemli bir bölümünün, sağlık güvencesi yok. Varolan güvence rakamları güvenilir değil.3. Sağlık hizmetlerine erişimde eşitsizlik söz konusu.4. Sağlık harcamalarının önemli bölümü, hastanelere (birinci basamak ve koruyucu hizmetlere değil) gitmekte. Bu da, sağlık kaynaklarının verimsiz kullanılması demektir.5. Sevk sistemi çalışmıyor.6. Kayıt dışı ödemeler, aşırı düzeyde.7. Hastaneler verimsiz çalışıyor.8. Sağlık sektöründeki idari düzenlemeler çok parçalı bir yapıda.9. Nüfusun çoğunluğu sağlık sigortası kapsamına görünüyor ve birinci basamak sağlık hizmetleri ve acil sağlık hizmetleri ücretsiz olmasına karşın, hizmet sunumunda ciddi sorunlar var.10. Birinci basamak sağlık hizmetleri ve kamu sektöründe, hizmet kalitesi düşük. Nüfusun koruyucu hizmetleri ve birinci basamak sağlık hizmetlerine talebi düşük. Dolayısıyla çoğu ayaktan tedavi/bakım başvurusu, hastanelere başvuruyor.Bu 'saptamalar' ışığında, SDP 2003'te açıklandı. SDP ile nelerin gündeme geleceği şöyle belirtilmişti:1. Sağlık Bakanlığı, bir planlama ve denetleme kurumu haline gelecek,2. Tüm yurttaşlar tek bir sosyal güvenlik çatısı altında olacak,3. Sağlık hizmet sunumunun genişletilmesi ve erişimin kolaylaştırılması sağlanacak,4. Sağlık personelinin motivasyonunun iyileştirilmesi için adımlar atılacak,5. Akılcı ilaç kullanımı ve tıbbi malzeme-cihaz yönetiminin uygulanması yapılacak,6. Etkili bir sağlık bilgi sistemi-karar almayı etkinleştirmek için-oluşturulacak,7. Sistemi destekleyen bilimsel ve eğitim kurumları kurulacak,8. Kalite ve akreditasyon sistemlerinin sağlamlaştırılması yapılacak.Aslında ifade edilmek istenen, özetle şuydu:Sağlık finansmanında tüm kamu finansman kurumlarının birleştirilerek tek bir kamu sağlık finansman kurumu oluşturulması ve Genel Sağlık Sigortası uygulamasına geçilmesi; Sağlık Bakanlığı’nın icracı yanının giderek düzenleyici/koordine edici yanıyla değiştirilerek, yeniden yapılandırılması; kamu hastanelerinin işletme haline getirilmesi; birinci basamakta aile hekimliğine geçilmesi; sağlık çalışanlarının ücretlendirilmesi (performansa göre) ve istihdamında (sözleşmeli çalışma) yeni tercihlerde bulunulması.SDP ADIMLARISaptamalar, belirlemeler, iddialar bunlardı. Sonrasında hangi adımlar atıldı, SDP bünyesinde?»Devlet hastanelerinin çoğu tek çatı altında birleşti (özellikle SSK hastanelerine el koyuldu).»Her yurttaş, tüm kamu sağlık kurumlarına gidebilir hale geldi.»Sosyal güvenlik kurumları da, tek çatı altında birleştirildi. (SGK)»Daha önce sağlık güvencesi olmayanların, kapsama alınması sağlandı. Bunun anlamı yaklaşık 5.5 milyon kişi demektir.»Teminat paketleri arasındaki farklılık azaltılmaya çalışıldı. Farklı sosyal güvencesi olanların haklarının uyumlulaştırılması konusunda adım atıldı. (Yeşil Kartlılar ayakta bakımda da, yatarak elde ettikleri haklara kavuştular, ilaçlarını serbest eczanelerden alabilir hale geldiler, SSK’lılar diğer hastanelere gitme hakkı elde ettiler, ilaçlarını serbest eczanelerden alabilir hale geldiler, tüm sosyal güvenceliler özel sağlık kurumlarına gidebildiler…)»Sağlık hizmetlerinin satın alıcısı ve sağlık hizmetlerinin sunucusu birbirinden ayrılmış oldu.»Hizmet sunucularına ödeme mekanizmaları değiştirildi (performansa göre, ileriye yönelik…)»SSGSS kanunu çıkarıldı; ülke çapında kamu hastaları için tek bir ödeyici sistem oluşturulmuş oldu.»81 ilin 33’ünde aile hekimliği modeline geçildi.»Devlet hastanelerine kaynak tahsisi konusunda daha fazla özerklik tanındı.»“Çakılı kadro” yasası ile “mahrumiyet” bölgelerinde çalışan sağlık personeline daha yüksek maaş verilmeye başlandı.»Hekimlere mecburi hizmet yeniden konuldu ve uzun süre doktor görmeyen yörelere doktor gönderilmesi mümkün oldu...SDP çerçevesinde atılan adımlar çeşitli raporlarla değerlendirildi. Bunlardan biri de, 2009'da OECD ve Dünya Bankası (DB) tarafından hazırlanan “Sağlık Sistemi İncelemeleri-Türkiye” başlıklı rapordu. Raporun özet değerlendirmesi şu şekildeydi:1. [SDP çerçevesinde atılan adımlarla…] …sağlık durumu iyileşmekte; ama ortalama yaşam süresi (OYS) halen düşük ve + bebek ölüm oranı da yüksektir.2. Sağlık harcamaları yüksektir, ancak henüz karşılanabilir düzeydedir.3. GSS, yoksullar için erişimde hakkaniyeti artırmıştır.4. Mahrumiyet bölgelerinde sağlık personeli sayısında önemli artış vardır.5. Hemşire/doktor oranı halen düşüktür.6. Hekimlerin sadece yüzde 30’u pratisyendir, bu durum birinci basamağın zayıflığının temel nedenlerinden biridir.7. Performansa dayalı ödeme, hekimlerin durumunda iyileşme yaratmıştır. (sağlık ocağı hekimleri hariç)8. İlaç tüketimi artmıştır.9. Hekime başvuru, yani hekim üretkenliği artmıştır.10. Halen hastanelere başvuru, birinci basamağa başvurudan daha yüksektir.11. Hastanelerde ortalama kalış süresi kısadır.12. Aşılama oranları yüksektir.13. Hizmet memnuniyeti -daha az bekleme vb nedenlerle- artmıştır.ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM NELER OLABİLİR?SDP, 2003-2009 arası oldukça hızlı ve toplumu etkileyen bir süreç oldu. Bundan sonra ne olacağına ilişkin, yine OECD-DB raporuna başvuralım. Raporun, “önümüzdeki dönem zorluklar” başlıklı bölümünde şunlar yazıyor:“Eski zorluklar devam edebilir; ‘sağlık durumu, nasıl daha fazla iyileştirilebilir’ meselesi önemli; kamu sağlık harcamalarının sürdürülebilirliği, kritiktir.”Sağlıkta dönüşümün sürmesi için asıl meselenin kamu sağlık harcamalarının sürdürülebilirliği olduğu raporda ifade ediliyor. Deniliyor ki; “ekonomik büyüme hızında meydana gelebilecek düşüşler, durumu daha da kötüye götürebilir…” Türkçesi şu; sağlık finansman durumu kötü, ama bu kötü durum özellikle kriz dönem(ler)inde (ekonomik büyüme hızında meydana gelebilecek düşüşler diyerek ifade edilen süreç) daha da kötü olabilir.Raporun gelecek kurgusu, özel olarak kriz döneminde neler yapılabileceğine ilişkin. Kriz için beş başlıkta önerilerde bulunuluyor:1. Sağlık harcamalarının büyüme hızında kontrol,2. Verimlilikte daha ileri iyileştirmelerin teşviki,3. Erişimde hakkaniyet sağlanmasına yönelik daha fazla ilerleme,4. Mali koruma alanında ulaşılan yüksek düzeyi koruma,5. GSS’nin ödeme gücünü temin etmek için, yeterli gelirin elde edilmesi.Şimdi tek tek bu önerileri ve anlamları üzerine yoğunlaşalım.1. Sağlık harcamalarının büyüme hızı üzerinde kontrol derken, kastedilen nedir? “SGK’nin sağlık harcamaları üzerinde sıkı bir üst denetim uygulamak!”“Ya sağlık hizmetleri hacmini, ya sağlık hizmeti fiyatlarını veya her ikisini denetlemek”. Bunun anlamı hizmet kapsamının, yani temel teminat paketinin, gelir-gider dengesine göre ayarlanmasıdır, bir yanıyla. Çoğunlukla da, hizmet kapsamının daralması anlamına gelmektedir. Ya da bu hizmetlerin fiyatının, SGK tarafından istenilen düzeyde tutulması demektir. Yahutta her ikisinin birlikte uygulanması önerilmektedir.“SGK’nin aktif bir satın alma uygulaması yapması.”“Performans yönetimi sistemini uygun bir şekilde değerlendirmek.”“Sevk sisteminin hayata geçirilmesi ve sevksiz gidişlerde katkı payı alınması.”“İlaç fiyatlarında daha fazla indirim ve ilaç tüketiminin daha akılcı hale getirilmesi.”“Doktor önce sayısını gerektiği şekilde artırma, sonra tekrar mesleğe girenlerinin sayısının azaltılması.”Sözü edilen denetim, hem kamu hem özel hastaneler için geçerlidir. Global bütçe uygulanmasının devlet hastanelerini kapsaması ve üniversite ve özel hastanelere dayatılmasının anlamı buradadır. Hacim ve/veya fiyat denetlemenin anlamı hizmet kapsamının, yani temel teminat paketinin, gelir-gider dengesine göre ayarlanmasıdır, bir yanıyla. Çoğunlukla da, hizmet kapsamının daralması anlamına gelmektedir. Ya da bu hizmetlerin fiyatının, SGK tarafından istenilen düzeyde tutulması demektir. Yahut her ikisinin birlikte uygulanması önerilmektedir. Önerilerin tümü, sağlıkta dönüşümün olası maliyetinin, kamu üzerinden alınması, dahası topluma yüklenilmesi anlamına gelmektedir. Şöyle ki, başlangıçta istisnai gibi gösterilen “katkı payı”, bir finansman biçimi haline gelmektedir. Yani cepten harcamanın meşrulaştırılması, üstelik vergi ve prime ek olarak. Bu arada ilaç maliyetlerinin azaltılması için seçilen yol da, tıpkı özel sağlık kuruluşlarına da dayatılan “global bütçe” seçeneğidir. Özünde ilaç tüketimini artıran bir sağlık sistemi kurarsanız, ilaç tüketiminin azaltılması konusunda somut hiçbir adım atmazsanız, giderek ilaç satışları ve bu satışların maliyeti yük haline gelir. Bu yükün azaltılmasının yolu olarak da, ilaç şirketlerine global bütçe, halka ise katkı payı olarak çıkar. Doktor sayısıyla ilgili saptama ise, oluşan sağlık piyasasını ucuz emek kaynağı olacak hekimlerle doldurmak, sonra da denetimli bir piyasanın gerekleri doğrultusunda hekim arzını ayarlamak olarak yapılmıştır.2. Verimlilikte daha fazla iyileştirme yapılması ise;“Aile hekimliğini yaygınlaştırmak ve koruyucu hizmetleri geliştirmek”, “İkinci basamakta hizmet satın almanın SGK’ye devrinin tamamlanması” olarak tarif edilmiş. Bu arada “daha iyi bilgi-bilişim teknolojileri, sağlık teknoloji değerlendirmesi, hemşire işgücünün boyutu ve becerileri, hizmet kalitesinin ölçülmesi, sağlık harcamalarının izlenmesi ve öngörülmesi, teknolojide yaşanan değişikliklerin değerlendirilmesi” konularında “boşluklar” olduğu saptaması yapılmış.Sağlık harcamalarının, birinci basamak ve koruyucu hizmetlere değil de, hastanelere ve tedavi hizmetlerine ağırlıklı olarak gitmesi, ülkemizde öteden beri önemli bir sorun ve buna tahsisat verimsizliği deniliyor. Kaynakların verimli kullanılabilmesi, birinci basamak ve koruyucu hizmetler öncelikli bir değişimle mümkün. OECD-DB Raporu da, bu noktada, aile hekimliğinin yaygınlaştırılmasını çözüm olarak önermekte. Gerçi, bu yaygınlaştırmanın, başlangıçta bir “maliyet baskısı”na yol açacağı uyarısını yapıyor ama, uzun dönemde istenilen sonuca ulaşılacağı öngörüsü var. Oysa, ülkemizde uygulanan aile hekimliği modeli, koruyucu hizmetleri temel alan bir uygulama değildir. Hatta bırakın koruyucu hekimliği, işyükü fazlalığı nedeniyle, tedavi hizmetlerini bile layıkıyla yerine getirmek zor olmaktadır. Dolayısıyla halen halk ağırlıklı olarak, yataklı tedavi kurumlarını, sağlık sorunları için ilk seçenek olarak görmeye devam etmektedir.Satın almanın SGK tarafından organize edilmesi meselesi de, sağlık piyasasında, hizmet arzının denetim altına tutulmasıyla ilgilidir.3. Sağlık hizmetlerine erişimde hakkaniyete daha fazla ilerleme sağlanması için, “para, hastayı takip edecek” sistemi önerilmekte ve “Doğuda ve İstanbul’da sistemin kapasitesini güçlendirmek için ‘arz yönlü harekete geçilmesi’ saptaması yapılmaktadır.Ayrıca ek olarak önerilenler şu başlıklar altında özetlenebilir: “DRG’lerde (diagnostic relatde groups) ve ayakta tedavi toplu ödeme oranlarında uygun ihtiyaç düzenlemeleri yapılması”, “Bölgesel kamu sağlık harcamalarına yönelik, kişi başı ödeme yaklaşımlarının geliştirilmesi”, “Sağlık çalışanlarını ‘yoksun’ alanlara çekmek için, daha güçlü mali teşvikler olması.”4. Mali koruma alanında ulaşılan yüksek düzeyi koruma.5. GSS’ye daha fazla gelir sağlanması çerçevesinde de “Sağlık sigortasına kaydolma oranını artırmak; Katkı payı elde etme yolları bulmak; Vergi-katkı payı-kayıt dışılık dengesine dikkat etmek” önerilmekte.SDP’NİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİSDP’nin sürdürülebilirliği, her şeyden önce yeni getirilen finansman modelinin sağlamlığıyla ilgilidir. Kabaca 40 milyar dolar civarında bir paranın söz konusu olduğu (2008), bunun yaklaşık yüzde 70’inin kamusal kaynaklardan karşılandığı, bu kamusal finans kaynakları arasında ise, SGK’nin giderek aslan payını temin ettiği bir sağlık finans tablosundan söz ediyoruz. SGK sağlık harcamalarının 2002-2008 arasında, yaklaşık 3.5-4 kat artışı var. SGK ile birlikte yeşil kartlıların sağlık harcamalarının arttığı, buna karşın Sağlık Bakanlığı bütçesinin ve kamu çalışanlarının sağlık harcamalarının gerilediği bir durum söz konusu. Burada iki tercih öne çıkmış oluyor: Devlet bütçesi yerine, yani vergi gelirlerinin kullanılması yerine, prim gelirleriyle sağlanan bir tercih; yoksulları önceleyen ama bu öncelemeyi yaparken kaynağı işçi sınıfının güvence ve yaşam düzeyi daha iyi kesimden aktararak yapan ikinci tercih.SGK harcamalarının yüzde 80-85’i ilaç ve tedavi harcamalarına gidiyor. Bu, yıllar içinde giderek büyüyen bir görünüm çiziyor. İlaç harcamaları, 2002-2008 arasında 2.3 kat, aynı dönemde tedavi harcamaları 5 kat artış göstermiştir. 2009'un ilk 6 ayında ise gerçekleşen 14.2 milyon TL’lik sağlık harcamasının yüzde 46’sı ilaç ve teknolojiye, yüzde 54’ü de tedaviye harcanmıştır.Tüketimi denetlenemeyen bir SDP’nin sürdürülebilirliği, önemli ölçüde SGK’nin durumuna bağlı görünüyor. SGK’nin gelir-giderleri arasındaki fark, 2000'de 2.6 milyar TL’den, 2008’de 25.9 milyar TL’ye çıkmış, yani yaklaşık 8 kat artmış görünüyor. Bu açığın, kurumlara göre dağılımına bakıldığında, aslan payı yüzde 88 ile SSK’ye ait.2008 SGK gelir ve giderlerine göz atalım. Gelirleri 67.3 milyar TL. Burada, önemli pay, prim gelirlerinde ve 47.9 milyar TL. Giderler ise, 93.2 milyar TL kadar. İki büyük gider kalemi var: Emekli maaşları 58.9 milyar, sağlık harcamaları 25.4 milyar. Emeklilik yaşının yükseltilmesiyle bu alana ciddi bir müdahale yapıldı ve orta vadede bu müdahalenin sonuçları görülecek. Ancak, yakın dönemin problemi, sağlık harcamalarının “fazlalığı.” Böyle bir “açık” tablosu karşısında devlet bütçesinden SGK’ye her yıl 35 milyar civarında bir transfer yapılmakta. "Ata Soyer"